“Alandaki Ölüye” 10.9.1969 günü Muğla’da yazılmıştı. 3 gün 1 ay 46 yıl önce. 12 Mart 1971 darbesine 1 yıl 6 ay 2 gün vardı. Demek ki faşistler tarafından öldürülen bir devrimci için yazmışım.
Ankara Garı’nda öldürülenlerin, yaralananları çoğu dünyaya bile gelmemiş.
Bir gün (10.9.1969 günü de “Bir gün” diye düşünüyordum) ülkemize özgürlük, eşitlik ve demokrasi gelecek kuşkusuz. Ve o mutlu günde Cumhuriyet düşmanlarının, mürtecilerin, naylon solcuların bir dirhem payı olmayacak. Kutsal ölülerimiz onları da uygarlaştırıp, özgürleştirecek.
Özdemir İnce
13 Ekim 2015
***
ALANDAKİ ÖLÜYE
Vaktin hiç kuramaz mürekkebi
hiç durmadan yazar güzel kalemi
bir rüzgâr gülü coşkusuyla
yayar utkusunu bir baştan bir başa
eker kendi uygar tohumunu
şaşmaz elleriyle doğaya
vaktin hiç kurumaz mürekkebi.
Vaktin hiç kurumaz mürekkebi
ve hiç silinmez masum kan.
Orada senin düştüğün yerde
bir demet kırmızı karanfil var
orada senin düştüğün yerde
hâlâ sıcak alnı açık kan
bakıyorum ağlıyorum
gözyaşları su ve tuzdan başka nedir ki
hem neye yarar senin düştüğün yerde ağlamak?
Acı çekiyorum, hapiste gibiyim
bıraktığın boşluğu hiçbir şey dolduramaz
zamanaşımı yoktur senin gerçeğinde
düştüğün yerin bile ağladığı söyleniyor
ben de ağlıyorum ama neye yarar?
Ölüler konuşmaz
ama sırtlarında yaşamın güzelliğini taşırlar
sen sırtında inatçı ilkbaharı
ve binlerce tomurcuk taşıyorsun
binlerce renk binlerce koku binlerce tat
esmer alnında inci çiçekleri
güçlü omuzlarında gelincikler
paramparça yüreğinde karanfiller açıyor
ve ekleniyor soylu dirimin
yel ve su gerçeğine.
Biliyorum
soğuyacak etin ve kemiğin
ellerin ırmaklara kavuşacak
esmer gövden güneşte yanmayacak
hiçbir kadını öpemeyecek dudakların
gözlerin anlatamayacak yüceliğini kavganın
ama büyüyecek destansı sesin
bir demir büyüyecek körfezin sularında.
Yüzünü yitiriyorum
çoğalıyor yüzün
başka yüzler ekleniyor ince yüzüne
bakışların buluşuyor binlerce bakışla
sesin diriliyor ağaran gecede
sesin diriliyor ağaran gece sesin
sesler diriliyor ağaran gecede
elin dostların eli oluyor
elin şarkı nakaratları
elin âşıkların mırıltıları
elin penceremi açıyor ardına kadar
temiz, pırıltılı hava doluyor odama.
Nasıl da özledim seni bir bilsen
düştüğün kent ateşler içinde sayıklıyor
doyasıya uyumak istiyorum
ve senin uyandığın dünyaya uyanmak
Müthiş özledim seni! Özlüyorum!
Yumdum gözlerimi
bahar buluta girdi
bahar buluttan çıktı
ebemkuşakları içinde
yumdum gözlerimi
ağaçlı yolu örten yapraklar
uzak bir ırmağın hışırtısı
bir gül ve yanık benzin kokusu
bir kadın getirip yıktı yüzünü
gülümsemesiyle dağıldı gece
geldi senin kadının
bakışı destansı
dal gibi
dünya güzeli
senin kadının
getirip yıktı yüzünü.
Ölmediğini düşünüyorum
havada sesin var
ölmediğini düşünüyorum
“kanayan yaram benim”
ölmediğini düşünüyorum
dünyayı seninle konuşuyorum
ölmediğini düşünüyorum
adınla çağrılıyor işte çocuklar
öğretmenler senin adına yoklama yapıyorlar
senin adına askere gidiyor delikanlılar
senin adınla umutlanıyor genç kızlar
ölmediğini düşünüyorum
bir demir büyüyor körfezin sularında
ölmediğini düşünüyorum
düşleyerek sen olmayı!
Orada, senin düştüğün yerde
bir demet kırmızı karanfil var.
ÖZDEMİR İNCE
Muğla, 10.9.1969