Yobazca çirkinlerin, rezilliklerin zulmü altında yaşamak sorunda kalan güzel ülkemize döndüğüm gün, 20 Nisan akşamı, CNN-Turk ekranında, Ahmet Hakan’ın yönettiği Tarafsız Bölge programını izledik Ülker’le birlikte. Konu olarak “CHP’nin Seçim Programı ve vaatleri” tartışılıyordu. Haramzadeler için ballı börek bir konu. Ama CHP muarızları (karşıtları, yeminli düşmanları) nedense dut yemiş bülbül gibiydiler. Zora girdiklerinde her zaman yaptıkları gibi CHP’nin tek parti dönemine, 30’lu yılların faşizmine (!) sığınıyorlardı.
İlkin aklımda kaldığı kadarıyla katılımcıların adlarını vereyim:
- CHP Milletvekili Faik Öztrak: Ciddi bir ekonomist ve devlet adamı. Son derece soğukkanlı.
- Dr.Refet Gürkaynak: Dünya Bankası ve benzeri kuruluşlarda danışmanlık yapmış doğru/dürüst bir bilim adamı. CHP’nin programını, küçük eleştirilere karşın, olumlu buluyordu.
- Dr.Ersin Kalaycıoğlu: Son dönemde, hukuk devletinin ciddi savunucusu haline gelen Kalaycıoğlu, CHP’nin program ve vaatlerini olumlu buluyordu.
- Faruk Acar: Kamuoyu araştırmacısıymış. Aslında tipik bir “Yandaş araştırmacıcı”. Yanlış okumadınız: “Araştırmacı” değil “Araştırmacıcı”. Tıpkı “Profesörcü” gibi… Ne dediği belli değildi. Ağzında birtakım kavramlar ve varsayımlar geveledi.
- Mehmet Ali Kunak (ya da Konak): Kamuoyu araştırmacıcısı olan bu tuhaf adamın soyadını yanlış yazmış olabilirim. Bu kadar yanlış bu adama az bile… Vals yapılması gereken bir yer ve ortamda “Ben çiftetelli oynarım” diye tutturan bir adam.
- Bir “Prof.Dr.” adını hatırlamıyorum. Mehmet Ali Kunak’ın “profesörcü” olanı. Tam anlamıyla bir AKP tahsildarı.
- (NOTA BENE): Adları doğrulatmak, yanlışsız bir bilgi almak için, Ahmet Hakan’a bir e-posta gönderdim. 48 saattir cevap vermedi. “Görmedim”, “Sekreterin gözünden kaçmış” türünden bahaneleri ciddiye alamam. Metninin altında benim imzam var. Anlaşılan kendisine bir iyilik düşündüğümü sandığı için, korktu.
***
Prof.Dr.Ersin Kalaycıoğlu AKP’nin dindar ve kindar gençlik yetiştirmek programına, “4+4+4” ucubesine değinecek oldu. Vay sen misin dindar ve kindar gençlik programına karşı çıkan, ne Cumhuriyet’in Atatürkçü gençlik ilkesi kaldı ne de 1930’ların faşizmi…
Anımsayalım:
1-1950 öncesinin programı “Laik ve Atatürkçü Gençlik” yetiştirmek idi. Bu program 1982, 12 Eylül darbesine kadar lafta olsa da ağızlarda kaldı.
2-12 Eylül’ün programı “Türk-İslam Sentezi”ne uygun gençlik idi.
3-AKP’nin programı ise “Dindar ve Kindar” bir nesil yetiştirmek.
***
Şimdi lütfen 1 Aralık 1907 günü “Les Corbeaux” adlı derginin kapağında yayınlanmış olan şu karikatüre dikkatle bakın:
Bir ilkokulun belki birinci sınıfı: Öğrencilerin kafalarına birer huni sokulmuş. Rahip (papaz) elindeki kovanın içindeki bilgi kılıklı hurafeleri (haç, şeytan, cehennem simgeleri…) elindeki kovanın içinden çocukların kafalarına çakılmış hunilere boşaltıyor. Karikatürün altında “Le décervellement des enfants martyres” yazıyor. Yani “Kurban (şehit) çocukların beyinsizleştirilmesi”… Aslında “Kurban çocukların beyinlerinin yıkanması” anlamında!
Bu karikatürün yayınlanmasından bir yıl sonra, 1905 tarihli “Kilise ve Devlet”in ayrılması yasasından sonra Fransa’daki bütün okullar laikleştirilirdi. Ve Fransa’da ilkokul öğretmenleri laikliğin kalesi ve öğretici savunucuları oldular. Cumhuriyet, laikliği silahlı kuvvetlere değil, ilkokul öğretmenlerine emanet etmişti. Burada ülkemizle ilgili herhangi bir ima bulunmamaktadır. Fransa’da silahlı kuvvetler sermaye ve burjuvaziye yakındı, Türkiye’de TSK halkın ordusu idi. Unutulmasın ki Cumhuriyet’in ilk eğitmenleri askerlikte okuma-yazma öğrenmiş çavuşlardı. Ülkemizde, silahlı kuvvetler, eğitimin arkasında destek gücü idi.
Kilise kurumsal ve hiyerarşik bir yapıya sahipti, otoritesi vardı. Ama ne yazık ki Cami bir kurum değildi, derebeylerine benzeyen imam ve hocaların yönetiminde başıbozuk bir düzensizliğe mahkumdu (mahkum!). Cumhuriyet’in okulu henüz yeterli olmadığı için Cumhuriyet’in laik düzenini koruma işi TSK’ya kaldı. O da bu korumacılığı yüzüne-gözüne bulaştırdı.
Gelelim şu: “Kilise ile Devlet”in ayrılması yasasına. “Kilise”yi Türkçeye kim “Din” olarak çevirmişse ülkemize büyük bir zarar vermiştir. Türkiye’de laiklik sayesinde “Din” ile “Devlet” birbirinden ayrılmadı, “Cami” ile “Devlet” birbirinden ayrıldı. Yani ulemanın, imamların, hocaların siyaset alanından uzaklaştırılması, pasifize edilmesi söz konusu idi.
***
Şimdi bu üç programı ele alalım:
1-1950 öncesinin programı “Laik ve Atatürkçü Gençlik” yetiştirmek idi. Bu program 1982, 12 Eylül darbesine kadar lafta olsa da ağızlarda kaldı.
“Laik ve Atatürkçü” terimi kusurlu olabilir. Daha iyisi “Laik ve Cumhuriyetçi gençlik yetiştirmek” olmalıydı. Olması zaten zorunluydu.
“Cumhuriyet” devlet rejiminin adıdır. Türkiye bir cumhuriyet olduğuna göre, öğrencilerin cumhuriyetçi olarak yetiştirilmeleri çok doğal. Hilafetçi ve Saltanatçı olarak mı yetiştirilecekti?
“Laiklik” cumhuriyetin dört (Anayasa Madde 3: Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.) temel niteliğinden biridir. Anayasa’nın 3.maddesi, 4.maddeye göre değiştirilemez. Demek ki 1950 öncesinde olduğu gibi sonrasında da anayasamızın temel niteliklerine uygun öğrenci yetiştirmek yasal zorunluluktur. Meşrudur. 1950 sonrasında bu temel ilkelere uyulmamış, AKP iktidarı döneminde de bu ilkeler tamamen çiğnenmiştir.
“Laiklik” niteliği ve tarihsel içeriği bakımından aydınlanmacı ve modernist bir özellik gösterir. Bilimseldir. Yani öğrenciler herhangi bir dinsel anlayışa göre yetiştirilmez ama onlara dinleri hakkında bilgi verilir. Okulda, belki din öğretilir ama dinsel eğitim-öğretim insan haklarına aykırıdır. Bu gerçeği de İslamcı kafa anlayamaz, bu türden bir yeteneği yoktur, körelmiştir.
2-12 Eylül’ün programı “Türk-İslam Sentezi”ne uygun gençlik idi.
–12 Eylül döneminde uygulanan “Türk/İslam sentezi” anayasanın üçüncü maddesine aykırıdır. O halde meşru değildir! Cumhuriyet’in laiklik ilkesine aykırıdır.
3-AKP’nin programı ise “Dindar ve Kindar” bir nesil yetiştirmek.
-AKP’nin “Dindar ve Kindar” nesiller yetiştirmek için uyguladığı sistem Anayasa ve yasa dışıdır. Laik bir cumhuriyette, din (Sünni İslam) dersleri zorunlu olamaz; İmam Hatip okulları, AKP iktidarında olduğu gibi, laik okulların yerine geçemez. Bunu yapanlar yasal ve anayasal suç işlemiş olurlar.
Bu nedenle, AKP’den sonra iktidara gerçekten cumhuriyetçi ve laik bir hükümet gelecek olursa, ilk işi AKP’nin 4+4+4 sistemini kaldırmak ve İmam Hatipleri 1970’ler öncesindeki gerçek amaçlarına geri döndürmek olmalıdır.
SONUÇ:
AKP iktidarının İslamcı 4+4+4 programının eleştirilmesi karşısında “Efendim, 1930’larda Tek Parti iktidarı döneminde de durum böyleydi” demek yasa dışıdır. 1930’ların okullarında yapılan laik eğitim-öğretim, Cumhuriyet’in değiştirilemez bir statükosu olup buna karşı çıkmak Cumhuriyet karşıtlığıdır.
Böyle bir karşılaştırma yapıldığı zaman, ilgili kişiye “Höst!” diyerek, iddialarının yasa dışı ve gayrimeşru olduğunu hatırlatmak gerekirdi.
Gizli İslamcı Ahmet Hakan’ın da böyle davranması gerekirdi. Ahmet Hakan laikliğin dindarlığı yasaklamadığını ama “dincilik”i engellediğini acaba ne zaman öğrenecek?
Özdemir İnce
27 Mayıs 2015
****
EK OKUMA: (Aydınlık gazetesi, 21 Nisan 2015)
AKP’NİN EĞİTİM SİSTEMİ ÇÖKTÜ
AKP’nin 12 yıllık iktidarı boyunca uyguladığı eğitim politikası sonucu özel okullar, imam hatip okulları, açık liselerdeki öğrenci sayısı ve velilerin cebinden yaptığı okul harcamaları çarpıcı bir şekilde arttı.
SİNEM GÜLCAN / ANKARA
AKP Hükümeti’nin eğitimi laiklikten uzaklaştırarak dinselleştirmesinin, özel okullara teşvik uygulamasıyla ticarileştirmesinin ve 4+4+4 eğitim sisteminin sonuçları Milli Eğitim Bakanlığı verilerine yansıdı.
ÖZEL OKULLARIN SAYISI ARTTI
AKP’nin özel okullara teşvik politikaları sonucunda özel okul sayısı hızla artarken devlet okullarının sayısı azaldı. 2002-2003 yıllarında özel okulların devlet okullarına oram yüzde 1 (Bir) iken 2014-2015 yıllarında bu oran yüzde 5’i geçti, özel okullara teşvik için öğrenci başına verilen miktar 2 bin 500 ile 3 bin 500 TL arasında değişirken özel mesleki ve teknik liselerde bu rakam 4 bin 500 ile 5 bin 500 TL’ye kadar ulaştı. 4+4+4 eğitim sisteminin yarattığı tahribat sonucu 2012- 2013 eğitim yılında devlet ilköğretim okulu sayısı 44 bin 260 iken 2014-2015 eğitim yılında bu sayı 42 bin 196’ya geriledi.
Özel okullarda ise tam tersi bir artış yaşandı. 2011-2012 yıllarında 931 olan özel ilköğretim okulu sayısı 2012-2013 eğitim yılında bin 96 ve 2014-2015 yıllarında 2 bin 316 sayışma ulaştı. Aynı şekilde devlet ilköğretim okullarındaki öğrenci sayıları da azalarak özel okullara öğrenci kayıtları arttı.
Açık lise kayıtlarında AKP iktidarı döneminde adeta patlama yaşadı. TEOG sınavı sonrasında öğrencilerin kendi isteği dışında imam hatip liselerine yerleştirilmesi bu okullarda eğitim görmek istemeyen öğrencileri açık liselere yönlendirdi. Sadece son 2 yılda açık liseye giden öğrenci sayışma yüzde 46 artışla 458 bin kişi eklendi.
İMAM HATİPLERDE HEDEFE DOĞRU
AKP’nin laik eğitimden uzaklaşarak eğitimi dinselleştirme girişimleri de sonucunu verdi. 2012-2013 döneminde bin 99 imam hatip ortaokulu varken bu sayı 2014-2015 yıllarında bin 597 oldu. Yine 2002-2003 yılında 450 imam hatip lise sayısı ve 71 bin 100 imam hatip liseli öğrenci varken 2014-2015 yıllarına gelindiğinde bin 17 imam hatip lisesi ve 546 bin 443 imam hatip liseli öğrenci sayışma ulaşıldı. İmam hatip okullarında okuyan öğrenci sayısı ise Bilal Erdoğan’ın olduğu iddia edilen ses kayıtlarında belirtildiği gibi 1 milyon hedefine yaklaştı.
Bu dönemde ailelerin eğitim için yaptığı harcama da çarpıcı bir şekilde arttı. 2002- 2003 yıllarında öğrenci için aileler 720 TL eğitim harcaması yapıyorken 2014- 2015 eğitim-öğretim yılına gelindiğinde bu rakam yaklaşık 6 kat artarak 4 bin TL oldu.
Eğitim Yılı Bağımsız İHO İHL içinde Toplam İHO
2012-13 730 369 1.093
2013-14 946 415 1.131
2014-15 1.219 378 1.594
İmam Hatip Lisesi Sayısı:
Eğitim Yılı Öğrenci Sayısı Okul Sayısı
2002-2003 71.100 450
2003-2004 90.606 452
2004-2005 96.851 452
2005-2006 108.064 453
2006-2007 120.668 455
2007-2008 129.274 456
2008-2009 143.637 458
2009-2010 198.581 465
2010-2011 235.639 493
2011-2012 268.245 537
2012-2013 380.771 708
2013-2014 474.096 854
2014-2015 546.443 1.017
Eğitim Sen: MEB bu politikalara derhal son vermeli:
EĞİTİM Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca konuya ilişkin yaptığı açıklamada şunları söyledi: “AKP iktidan ve Milli Eğitim Bakanlığı eğitimdeki çürümenin ve mevcut karanlık tablonun öncelikli sorumlusudur. MEB, eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirememiştir, öğrencileri yarış atı gibi sınavdan sınava koşturan bir eğitim sisteminin ne kadar başarılı olacağı ortadadır. Milli Eğitim Bakanlığı, bu politikalara derhal son vermelidir.”
——————————————————————————–