Son yazımda belirttiğim gibi 11 ya da 12 Ağustos’a kadar yazı yazmayacaktım. Sonucu sakin sakin bekleyecektim. Ancak Bülent M….’nun gönderdiği ileti beni uyardı. Demek ki demokrasi, özgürlük ve eşitlik aşığı seçmenler 600 kilometre ötedeki Dublin’e kadar otomobil kullanıp oy verecek bilincine sahipmiş. Umut verici bir durum ve ne mutlu!
Bu da yurtdışından en azından 1 milyon 500 bin oy bekleyen Başyüce R.T.Erdoğan’ın güvendiği dağlara kar yağdırıyor: Galiba yurt dışında oy kullanan yurttaşlarımızın büyük bir çoğunluğu Başyüce’ye oy vermeyenlerden oluşuyor.
Şimdi arkadaşımız, dostumuz Bülent M…’nun iletisini birlikte okuyalım:
BÜLENT M…..’NUN İLETİSİ
[Sabaha kadar sistemdeki degisiklikten sonra hic uyumadan 600 KM araba surerek, Dublinde oyumuzu kullandik.. Kime mi? Hirsiz olmayana, Halkini Bolmeyene, Demokrasiyi Tren olarak gormeyene, Istedigi duraga geldiginde D emokrasi Treninden inemeyeck olana, Amacina ulasmak icin Papaz elbisesi giymeyene, ‘Senin evde var oglum’ demeyene’ ‘Benim evde ne olabilir, Senin paralarin var babacigim’ demiyenin babasina, Evdekileri sifirladinmi oglum demiyene, evde 30 Milyon avro kaldi babacigim demiyen oglun babasin, Iki ayyas diye Cumhuriyetin kurucularina hakaret etmiyene, Hukugu guguga cevirmeyene, ne istedilerse verdik, demiyene Bunlar Paralel yalanini uydurup kendisini ak sutten cikmis ilan etmeyene, Gezi olaylarinin ertesi gunu darbe yapiliyor diye dusup acele uyduruk Fas gezisi diye ulkeden kacmayana, TV lerin alt yazilarina bile tahammul edemeyip, Fastan Alo Fatihi aramayana, Askerlik Yan gelip yatma yeridir deyip TSK yi kucuk dusurmeye calismayana, 300 Kisinin hayatini kaybettigi Soma faciasina, Olum bu isin fitratinda var demiyene, Cikar saglamak icin Kupon arsalarin satisini takip isini ustune almayana, Birgun zengin olursam bilinki haram yedim deyip, tersini yapmayan, Turklugu ayaklar altina almayana, Turk milliyetcisligini ayaklar altina aldim demiyene, Turkiyede Turklugu ayaklar altina aldigini soyleyip, Gurcu oldugunu Gurcistanda soylemiyene, Ulkeyi 32 millet diye bolmiyene, Ben BOP esbaskaniyim demiyene, Cahil olmayana, Vatandasa Ananida alda git demiyene, Taziye icin gittigi Somada, Vatandasi tokatlamiyana, Vatandasa al o oyunu da munasip….’ demiyene, Vatndasin a.. koyacagiz diyenlere cesaret vermeyenlere, Havuz olusturup ihaleleri adamina gire dagitmayana, Devlet parasi ile, halkin parasi ileMedyayi ele gecirmeyene, Sehitlerine Kelle demeyene, Komsu ulkelerle sifir sorun deyip tersini yapmayana, TSK’lerine Kumpas kurmayana, TSK’yi itibarsizlastirmak icin ugrasmayan, Cumhuriyeti yikmak icin calismayana, PKK ile gorusme yaptigimi soyeleyenler serfsizdir, namussuzdur deyip, iki ay sonra gorusme emrini ben verdim demiyene, Yani: Ite, ugursuza, Hirsiza, Yalanciya, namussuza, serefsize ulkeyi bolmek isteyenlere….oyumuzu vermedik.]***
Yazıya birkaç gün ara vermekten yararlanarak, yıllardır çalışma inimde ve masamda toplanan klasörleri tarayıp temizlemeye çalışırken, Cumhuriyet gazetesinin 23 Haziran 2002 tarihli sayısında yayınlanan bir haber kesiğinin üzerine düştüm.
Bu kesik, bu yazıyı yazmamı zorlayan ikinci neden. Çünkü, haberi okuduğunuz zaman, R.T.Erdoğan’ın, bugünleri taa o zamanlar kararlaştırdığını gösteriyor. Yoksa “Işıklar göründü kıyam başlayacak. Hazmettire hazmettire geliyoruz. Aktörler değil senaryo değişecek” ne demek?
Erbakan’ın “Kanlı mı olacak, kansız mı bilemem” deyişinden farksız bir cümle.
Biliyorsunuz, “Kıyam”ın üç bölük anlamı var:
1.Ayağa kalkma, ayakta durma; (namazda) ayakta durma.
2. Bir işe girişme, kalkışma, teşebbüs etme; islam inancına göre, ölümden sonra, yeniden dirilip ayağa kalkma.
3. Ayaklanma, başkaldırma, karşı gelme
R.T.Erdoğan, “kıyam”ı üçüncü bölükteki anlamında kullanıyor: Ayaklanma, başkaldırma, karşı gelme.
Cumhurbaşkanı seçilirse, Anayasa’nın izin vermemesine karşın fiilen başkanlık yapma tutkusu, üçüncü maddedeki anlamda kararlı olduğunu gösteriyor. Ancak, böyle bir işe girişecek olursa, yaptığı iş anayasayı ilga, ortadan kaldırma anlamına gelir ki, ciddi hukukcular ve kendisine oy vermeyen seçmen, bunu “Vatana İhanet” olarak değerlendirebilir.
Şimdi, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan haberi dikkatle okuyalım:
(BÜLENT SARIOGLU SERTAÇ EŞ)
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın yeni kasetteki incileri: Işıklar göründü, kıyam başlayacak. Hazmettire hazmettire geliyoruz. Aktörler değil, senaryo değişecek. |
– ANKARA – Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hakkında gelecek hafta suç duyurusunda bulunmaya hazırlanan araştırmacı Ergün Poyraz, genel başkan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili yeni kasetler ortaya çıkardı. Erdoğan’ ın hedef ve düşüncelerini, “Ben Müslümanım diyenin aynı zamanda laikim demesi mümkün değil. Sen ‘Ne mutlu Türküm diyene’ dersen, o da ‘Ne mutlu Kürt’üm’ diyene der. Işıklar göründü, Allah’ın izniyle kıyam başlayacak. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz, Allah’ın izniyle… Şimdi artık millet sadece aktörleri değil senaryoyu değiştirmeye talip” şeklinde açıklaması dikkat çekiyor.
Araştırmacı Ergün Poyraz’ın gelecek hafta Ankara DGM’ye yapacağı suç duyurusunda kanıt olarak kullanacağı ve “Patlak Ampul” adlı kitabında yer vereceği kasetlerde, Erdoğan’m, Bülent Annç ve diğer kurmayların değişik dönemlerde yaptıkları konuşmalar yer alıyor. Erdoğan, 1994 yılındaki yerel seçimlerden bir ay önce yaptığı konuşmada düşüncelerini ve hedeflerini açıkça ortaya koyuyor. Müslüman bir kişinini aynı zamanda laik olamayacağmı iddia eden Erdoğan’ın konuşmasında dikkat çeken bölümler şöyle:
“Ben Müslümanım diyenin tekrar yanma gelip bir de aynı kün değil. Niye? Çünkü Müslümanın yaratıcısı Allah, kesin hakimiyet sahibidir. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” koskoca bir yalan. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır…
Yahu milletin bütünlüğü “Ne mutlu Türküm diyene” ifadesi ile sağlanır mı? Osmanlı, 30’u aşkın etnik grubu ümmet düşüncesiyle bir arada tuttu. Biz de inanç birliği ile tutacağız. Sen “Ne mutlu Türküm diyene” dersen o da “Ne mutlu Kürt’üm diyene” der…
Dedeme sordum: “Biz Türk müyüz yoksa Laz mı?” Dedem, “Torinum, mezarda sana Rabbin kim, kitabun, peygamberin kim diye soracaklar, kavmin ne diye bir soru yok. Onu da sorarlarsa elhamdülillah Müslümanım de gitsin” dedi. 1.5 milyar İslam âlemi Müslüman-Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız. Işıklar göründü. Allah’ın izniyle kıyam başlayacak…
Türkiye Cezayir olur mu, diye soruyorlar. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz, Allah’ın izniyle… Artık bu film tanınmaya başladı. Şimdi artık millet sadece aktörleri değil, senaryoyu değiştirmeye talip. Ve bu senaryonun değiştirilme çabalarıdır bu çalışmalar. Biz onun için geliyoruz. Bu düzenin koruyucusu olamayız, mümkün değil. Bu hukuku hazırlayanlar, bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklardır.
TAYYİP ERDOĞAN’IN SON ÜÇ AYI
(İLHAN TAŞÇI) ANKARA –
. |
Anayasa Mahkemesi’nin kurucu üye olamayacağı ve partiden ihraç edilmesi gerektiğine karar verdiği AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’m genel başkanlıktan ayrılması için geri sayım başladı. Erdoğan, ihtar uyannca ekim ayına kadar kurucu genel başkanlık görevinden ayrılacak. Erdoğan, Yüksek Mahkeme’nin kararını aşabilmek için partisinden istifa edip sade üye ve yeniden genel başkan seçilme yoluna giderse, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu harekete geçebilecek. Kanadoğlu’nun, girişimi hukuka karşı hile (zorlama) olarak değerlendirip itiraz edebileceğine dikkat çekiliyor.
Erdoğan’ın son günlerde ortaya çıkan “cumhuriyeti ve anayasayı” hedef alan konuşma kasetleri de AKP hakkındaki olası kapatma davasında kanıt olarak değerlendirilebilecek. “Günün koşullan ve heyecanı çerçevesinde yapıldığını” savunduğu, TSK ile cumhuriyeti hedef alan konuşmalarını görmezden gelen AKP lideri Erdoğan’m genel başkanlıkta da sayılı günleri kaldı. Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin nisan ayında “bıçak sırtında” 5’e karşı 6 oyla aldığı “Kurucu üye olamaz, ihraç edilmeli” kararı uyarınca, kurucu üyeliğinden kaynaklı genel başkanlık görevinden en geç ekim ayında ayrılması gerekiyor. AKP lideri Erdoğan, ekim ayına kadar – 5 genel başkanlıktan ayrılıp sade üye olarak yeniden genel başkan seçilme yoluna giderse, AKP yeni sorunlarla karşı karşıya kalacak. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun, Erdoğan’ın yeniden genel başkanlık girişimini hukuka karşı hile (hukuku zorlama) olarak değerlendirip harekete geçebileceğine işaret ediliyor. Başsavcı Kanadoğlu’nun, Erdoğan’m Anayasa Mahkemesi’nin ihtarına uymadığı ve hukuka karşı hile yaptığı görüşüyle Anayasa Mahkemesi’ne itiraz edebilecek. AKP lideri Erdoğan’ın, “ihaleye fesat karıştırma ve haksız malvarlığı edindiği” gerekçesiyle açılan davalar dışında 312. maddeden mahkûmiyeti nedeniyle de olası seçimlere katılması zor görünüyor.
***
Haberin son satırlarında yer alan “ihaleye fesat karıştırma ve haksız malvarlığı edinmek” eyleminden dolayı, TBMM’de bekleyen fezlekeler sayesinde, yakayı şimdilik kurtardı. Ama hükümeti kurduğundan bu yana, 12 yıldır, buna benzer iddialar sayısız klasörün içinde bekliyor. Yaptıklarının hesabını vermesi için kesinlikle cumhurbaşkanı seçilmemesi gerekiyor.
Ne var ki, Başyüce R.T.Erdoğan şanslı bir adam. Şaşırtıcı becerileri sayesinde bir türlü kahpe feleğin sillesini yemedi. 10 Ağustos’ta, “Kahpe Felek”i uyandırmak seçmenin elinde. 30 Mart 1994 yılı yerel seçimlerinde yüzüne gülen ve belediye başkanı olmasını sağlayan talihin tekeri artık tersine çevrilmeli.
Anımsayalım: 30 Mart 1994 yılında İstanbul yerel seçimi şöyle sonuçlanmıştı:
R.T.Erdoğan (Refah Partisi)……………………………% 25.19
İlhan Kesici (ANAP)……………………………………. % 22.14
Zülfü Livaneli (SHP)…………………………………… % 20.30
Bedreddin Dalan (DYP)……………………………… % 15.46
Necdet Ökten (DSP)…………………………………….. % 12.38
ANAP ile DYP’nin toplam oyu % 37.60 ediyor ki böyle bir dayanışma olsa bu iki partinin ortak adayı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olurdu.
SHP ile DSP tek aday gösterse toplam % 32.68 oy alırdı ki bu oran R.T.Erdoğan’ın oyunun çok üzerinde. Bu dayanışmanın yarattığı sinerji ile bu iki partinin adayı aldığı oyun çok üzerinde oy alabilirdi.
Sonuç olarak: R.T.Erdoğan ve Refah Partisi’nin temsil ettiği tehlikenin farkına varmayan siyasal partilerin gafleti ona ikbal yolunu açmış oldu. Bu gaflet, ülkemizi uçurumun kıyısına getirdi.
R.T.Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasının Türkiye’ye nelere mal olacağını çok iyi gören muhalefet partiler
bir ortak aday belirleyerek tarihi bir karar verdiler. Şimdi sıra seçmenlerde. Kimsenin “Armudun sapı, üzümün çöpü” zevzekliğine sığınmaya hakkı yoktur.
