
Siyasetname; siyasette, devlet yönetimiyle ilgili eser, demektir. Bu arada, siyaset kelimesini, suçluyu şeriat hükümlerine göre cezalandırmak, anlamıyla ilgili olarak, suçluya uygulanacak cezalardan bahseden eser de, Siyasetname adını taşır.
Bizde en ünlü Siyasetname’yi Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk yazmıştı. Makiyavelli’nin Prens’i de bir siyasetnamedir.
Ben kendi siyasetnamemi 18 Mayıs 1980 – 4 Şubat 1983 yılları arasında Ankara, Ermoupolis (Syros Adabı, Yunanistan), Kuşadası, İzmir, Türkbükü ve Ankara’da yazdım
Siyasetname, 1984 yılında Can Yayınları tarafından yayınlandı. Beşinci basımını 2010 yılında Kırmızı Yayınları yaptı: “Toplu Şiirler 2. Susan Denizin Sesiyle”.
Okuyacağınız şiirde, bundan 30-34 yıl önce, bir zorbanın portresi çiziliyor.
Şiir tekin değildir. Fena çarpar!
SİYASETNAME XLIX
Kazandın!
Böyle yazacak artık budala tarihler,
“Kazandı!” diyecekler yıldızını okumadan, remil atmadan,
oysa daha iyi kim bilebilir yıkıldığı günü bir fatihin
kazandığı kılıçtan başka?
Kazandın!
İşte böyle yazacak budala tarihler
yitirenlerin eşsiz fısıltılarını unutarak,
çünkü tarihin bir kez yazıldığını sanırlar.
Bilmezler fısıltıların, mırıltıların dilini,
tanımazlar bir bahar sızıntısını
küçük bir vadide bir elma fidanının altında,
hikmetini anlamazlar
kargalar arasında uçan allı pullu turnanın,
çığlıkların sesini naralara karıştırırlar;
oysa her tören alayının
bir başka, bir gizli anlamı da vardır.
Kazandın! diyecekler sana,
yeni ozanlar, yeni müneccimler, yeni falcılar gerek sana,
artık hutben okunacak, sikken kesilecek, paran basılacak,
tanrılar ölecek, yeni pirler ve şeyhler gelecek tapınaklara;
artık fetihname de çıkartabilirsin, şimdi tam sırası.
Kazandın!
başına mersin dalları koydular
ayaklarını yıkadılar pembe gülsuyuyla
inanabilirsin artık
kartalları öven dalkavuklara.
Roma, Kartaca, Sparta, İskenderiye, Berlin!
kendi dilleriyle konuşur kentlerin duvarları
alanların ve çarşıların da kendi dilleri vardır,
davulların, boruların, zillerin arasında
bir mırıltı, bir fısıltı, bir inilti duyulur,
bir su sesi geçer kulağının dibinden,
bir çocuk hıçkırığı karışır
babasız, bir çocuğun hıçkırığı
uzak ormanların uğultusuna:
Uyanık bir yürekle dinlemen gerek bu sesleri;
fatih kılıcın vardı
ama bir derviş kulağı gerek sana!
Kazandın!
böyle yazacak geveze tarihçiler,
çünkü kazanmayla ölümsüzlüğü birbirine karıştırırlar-,
geçeceksin kentin mermer sokaklarından
üç çift küheylanın çektiği savaş arabasında,
alkışlayacaklar seni, “lü-lü” çekecekler,
gül yaprakları serpecekler mağrur başına,
elleri kızaracak erkeklerin
bacak araları ıslanacak bazı kadınların;
bilirler işlerini, kusursuz, yaparlar,
aynı çalgıyı daha önce kaç fatihe çaldılar.
Bir imansız gerek şimdi sana, tam sırası şimdi yaşlı bir zındığın;
yoksa nasıl bilebilirsin yengi ile yenilgi hep karışmıştır birbirine, nasıl gelir biri ve nasıl gider öteki…
Kazandın! Doğru!
islediğin kadar övünebilirsin artık istersen ve istedikleri kadar övebilirler seni…
ÖZDEMİR İNCE
