
YANNİS RİTSOS – BARIŞ
Bugün 1 Eylül “Dünya Barış Günü” ve İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı gün. Yannis Ritsos, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgalcilere karşı savaştıktan sonra içsavaşta faşist cepheye karşı özgürlük ve demokrasi cephesinde çarpıştı. Emperyalizm karşısında yenildikleri için yıllarca hapishane adalarda tutsak yaşadı. Ve bir gün biraz sonra okuyacağınız “Barış” şiirini yazdı.
Barışın değerini onun kadar, yoldaşları kadar kimse bilemez. Ülkemiz, karga kılavuzların karanlığında kendi barışını arıyor. Ama barışa ulaşmamız için kargaların kılavuzluğundan kurtulmamız gerekiyor.
***

BARIŞ
Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında sevdalıların sevda sözleridir
barış.
Gözlerinin içinde uçsuz bucaksız bir gülümseme
elinde yemiş dolu bir zembil
ve alnında ter tomurcukları
-pencerede suyu soğutan testideki damlalar gibi—
akşamüstü eve dönen babadır
barış.
Dünyanın yüzünde yara izleri kapanırken
ağaçlar diktiğimizde havan mermilerinin kazdığı çukurlara
yangının kavurduğu yüreklerde ilk tomurcuklarını açarken umut
ve ölüler kanlarının boşa gitmediğini bilerek
yana dönüp içerlemeksizin uyuyabildiklerindedir
barış.
Barış yemek kokusudur tüten akşamleyin
arabanın yolda durmasının korkutmadığı
kapı çalınmasının dost demek olduğu
ve pencereyi saat başı açmanın,
renklerinin uzaktaki çanlarıyla
gözlerimizin bayram etmesini sağlayan
gökyüzü demek olduğu zamandır
barış.
Barış bir bardak sıcak süt ve bir kitaptır uyanan çocuk önünde.
Başaklar birbirlerine eğilip “İşte, ışık, ışık, ışık!” dedikleri
ve ufuk çemberi ışıkla dolup taştığı zamandır
barış.
Hapisaneler onarılıp kitaplıklar yapıldığı zaman
eşikten eşiğe bir türkü yükseldiği zaman geceleyin,
cumartesi akşamlan mahalle berberinden çıkan yeni tıraş olmuş
bir işçi gibi baharda ay buluttan çıktığı zamandır
barış.
Geçmiş gün
yitirilmiş bir gün olmadığı
sevinç yapraklarını akşamın içine salan bir kök
ve kazanılmış bir gün, hak edilen bir uyku olduğu zaman
acıyı kovmak için zamanın dört bir bucağından
güneşin hemen ayakkabılarını bağladığını duyduğun zamandır
barış.
Barış ışınlar demetidir yaz ovalarında
iyilik alfabesidir tanın dizlerinde.
“Kardeşim” dediğin – “Yarın kuracağız” dediğin zaman
kuracağız dediğimizi kurunca türkü çağırdığımız zamandır
barış.
Ölüm yüreklerde az yer kapladığı
ve güvenli parmaklarla mutluluğu gösterdiği zaman bacalar,
ikindi vaktinin büyük karanfilini
ozan ve proleter aynı şekilde kokladığı zamandır
barış.
İnsanların sıkışan elleridir barış
dünyanın masasındaki ekmektir
gülümsemesidir annenin.
Budur yalnızca.
Başka bir şey değildir barış.
Ve toprakta derin karıklar açan sabahlar
tek bir sözcük yazarlar:
Barış. Başka bir şey değil. Barış.
Dizelerimin rayları üzerinde
buğday ve güller yüklenmiş
geleceğe doğru yol alan trendir barış.
Kardeşlerim,
barış içinde derin derin soluk alıyor
tüm dünya bütün düşleriyle.
Verin elinizi kardeşlerim,
işte budur barış.
Γιάννης Ρίτσος
Yunanca aslından çevirenler:
İoanna Kuçuradi – Özdemir İnce
***

1965 ya da 1966 yıllarından birindeydi, Kemal Özer’den bir mektup aldım. Paris’teydim. Attila Tokatlı ona bir Yunan ozanından söz etmiş, adı Yannis Ritsos’muş. Bu ozanın, Aragon’un yönettiği Lettres Françaises dergisinde birkaç yıl önce uzun bir şiiri yayımlanmış. Şiirin yayımlandığı sayıyı bulup kendisine göndermemi, şiiri çevirtip Şiir Sanatı dergisinde yayımlayacağını yazıyordu.
Bir Fransız arkadaşımla birlikte derginin yönetim yerine gittik. Eski sayı ciltlerini taradık, sözü edilen şiiri bulduk. Ama görevliler o sayıdan ellerinde iki nüsha kaldığını, bu nedenle dergiyi veremeyeceklerini söylüyorlardı. O sıralarda fotokopi işleri bu denli yaygın mıydı? Anımsamıyorum. Dergiyi almak için direttik. Sonunda, “Verilmesine ancak Monsieur Aragon karar verebilir,” dediler. Şanslı bir günümmüş anlaşılan, Aragon’un yanında kimse yokmuş, beni kabul etti. Aragon’un odasına girerken heyecandan dizlerim titriyor- du. Aragon, bana: , ı
“Bu sayıyı neden bu kadar ısrarla istiyorsunuz delikanlı?” diye sordu.
“içinde bir şiir var,” dedim, “bizim dile çevirip bir dergide yayımlayacağız.”
“Hangi şiiri, hangi dilde?”
“Yannis Ritsos’un şiirini, Türkiye’de.”
Aragon’un yüzündeki şaşkın mutluluğu anlatamam. Aragon, beni içeri getiren kişiye: “O dergiyi bu delikanlıya verin,” dedi, “en iyi böyle bir işe yarayabilir.” Yolda şiiri okudum. Şimdiye kadar okuduğum şiirlere benzemiyordu, eski gibiydi ama yepyeniydi, bir şey söylemek istemiyormuş gibiydi, ama çok şey söylüyordu. Dergiyi Kemal’e istemeye istemeye gönderdim. Şiirin çevrilip çevrilmediğini bilmiyorum, ama hiçbir yerde yayımlanmadı.
Ritsos’un başka şiirlerini okuyabilmek için 1969 yılma kadar bekledim. Ama onun şiir evrenine ancak Taşlar, Yinelemeler, Parmaklıklar’la (1979 yılı Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü), girebildim. Böylece, 1971.’den itibaren, onun şiirlerini çevirmeyi yaşamımın önemli görevlerinden biri olarak kabul ettim. Hele yaptığım çevirileri Yunanca asıllarıyla karşılaştırıp düzeltmek için benden vaktini esirgemeyen İoanna Kuçuradi’yi tanıdıktan sonra bu kararım kesin bir süreklilik kazandı. Ritsos’un şiirini, yaşamını, onurlu, yenilmez ve örnek varlığını okurlara ve özellikle benden genç meslektaşlarıma tanıtmak, örnek olarak sunmak başlıca amaçlarımdan biri durumuna geldi.
Ritsos’la Taşlar, Yinelemeler, Parmaklıklar’ın Türkiye’de yayımlanması sırasında mektuplaşmaya başladık. Bana yazdığı ilk mektubunun tarihi 17.2.1978. O yılın ağustos ayında Karlovassi’ye (Sisam Adası) ziyaretine gittim. 79 ve 80 yıllarında ikişer kez Atina’da buluştuk.
Daha sonra, 11 Kasım 1990 günü ölümüne kadar 10 yıl boyunca kaç kez Karlovassi’ye (Samos-Sisam adası) ve Atina’ya gittim unuttum. Bir gün kimsenin haberi olmadan Kuşadası ve Efes’e gitmek (gelmek) istiyordu ama olmadı. Vize sorunu çıktığı için ne yazık ki Atina’daki cenaze törenine katılamadım ama Monemvassiya’daki mezarını birkaç kez ziyaret ettim.
Benim bir tür babam gibiydi. Onunla tanıştıktan sonra şair olarak sınıf atladım. Buna inanıyorum.
Özdemir İnce
1 Eylül 2014